Hasan TÜLÜCEOĞLU
Batı bilim ve teknolojisini edinme yarışına eşzamanlı diyebileceğimiz şekilde
bizimle birlikte başlayıp bu gün teknoloji üretiminde Batı’yla at başı giden Japonya, kendine
has, kendi kültürünü yansıtan teknoloji ortaya koyamamakla eleştirilir. Japonya, Kore ve
sonrasında Çin’in yaptıkları Batı teknolojisini iyi bir taklitle üretmektir.
Yüzyıllarca dünyanın en güçlüsü iken Batı’nın ürettikleriyle birden bire karşılaşmamız
bugün bile bizi hala kendimize getiremedi. Batı yıllarca sürdürdüğü bilimsel çalışmalar
sonrasında kendine yeni bir dünya, Doğu’ya göre adeta cennet kurmuştu.
Öyle bir şaşkınlık ve bir taraftan da kabullenememek yaşadık ki uzun süre ne
yapacağımızı bilemedik. Çok sonraları tanımak için elçiler gönderdik Batı’ya. Kolay olan
Batı’nın üstünlüğünü kabullenmek, onlardaki yenilikleri ithal ederek Batılılaşmaktı. Bu doğal
yaklaşım Karlofça barışıyla birlikte ‘Lale devrini’ sonuç verdi.
Ancak din veri tabanlı bir toplumduk. İslamiyet, Hıristiyanlık değildi. İnsana ve
dünyaya hitap eden her şeyi İslam, Hıristiyanlık gibi kabullenemezdi. Batı’nın bariz dünya
üstünlüğünü gören Osmanlı okuryazarlarının hemen tamamı toplumlarının veri tabanından
dolayı eksikliği adeta ‘Din’de gördüler. İşi mevcut veri tabanıyla birlikte yürütmek isteyen
az sayıdaki Osmanlı aydını, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in birbirleriyle uyuşmayan din
veri tabanlarını doğru teşhis ettiler. Ama sorunu ve yapılması gerekeni net olarak ifadede
zorlandılar. Halkın genel çoğunluğu din veri tabanından dolayı ‘gavurdan’ gelen her şeye
karşıt tepki verdiler. Zira Batıdan gelen her şey onlara ‘kafirlik’ ifade ediyordu. Bunun halk
dilindeki ifadesi “gavur icadıydı”.
Batı, Doğu’ya göre yeni bir dünya ortaya koymuştu. Bunu yaparken Hıristiyanlık
veri tabanından kesinlikle ayrılmadı. Bu veride mevcut kültürünü bir anlamda geliştirip
dönüştürerek ürettiği tüm teknolojiye yansıttı. Güçlü ve üstün aletlerle birlikte bunlara
yansıttıkları çok güçlü bir Hıristiyan veri tabanlı kültürleri vardı artık. Tüm dünyaya
hükmetmeye hazır bu kültür, amazon ormanlarının en derinliklerine kadar yayılmaya hazırdı
ve yayılacaktı da.
Halkın ‘gavur icadı’ diyerek anlatmak istediği Batının teknoloji ürünlerine yansıttığı
bu kültürdü. Bu bağlamda bisiklete başlangıçta ‘cin atı’ denmesi manidardır.
Dindar Osmanlı aydınları da aslında bu gerçeği yerli yerinde bir zemine oturtup
doğru ve eksiksiz bir değerlendirme yapamadılar. Batıdaki gelişmelere çaresizdiler;
mecburen alınmalıydı. Ama devamında Batının kültürünü de tevarüs ediyorduk. Teşhis eksik
yapıldığından en son dindarlar slogana sarıldılar: “Batının bilim ve teknolojisini alalım ama
ahlaksızlığını almayalım”. Onların ahlaksızlık dedikleri Batı kültürüydü ki zaten bilim ve
teknolojiyle istemesek te onları da alıyorduk. Bu, din veri tabanlı toplumda, etkisi hala süren
müthiş ve korkunç bir sarsılmaydı.
Hoş ya takliden bile olsa, bir Çin kadar, Batı teknolojisini üretmekte montaj
aşamasının çok fazla ilerisinde değiliz. Veri tabanımıza zıt kültürüyle bile Batı bilim ve
teknolojisini tam olarak edinemedik. İthal ettik ama aynısını veya benzerini taklitte olsa imal
edemedik. Bu, maalesef en acınası durumumuz.
Abdülhamit dönemi Avrupa’ya at başı ithal ettiğimiz Batı teknolojisini 30’lu yıllarda
tek kalemde bile olsa imal etmeye başlamamıza rağmen, nedense bir teknoloji ürününü bile
bugün yüzde yetmiş seksenler düzeyinde de olsa üretiyor değiliz.
Japonya ve Çin gibi Batı teknolojisini tamamen üretme aşamasına gelmemiz
hedefimiz ama bu hedefte henüz fazla bir yol kaydetmiş değiliz.
Bir Japonya olmayı başarsak bile sonuçta elin gavurunun teknolojisini üretmiş
olacağımızdan Batıya göre hep bir adım geride kalacağızdır. Bu da Batının, ‘tereciye tere
satmak’ deyimi esinli olarak bize dudak bükerek bakmasına neden olacaktır.
Dünyaya bir şeyler vermek, dünyayı etkileyip yönlendirmek istiyorsak, öncelikle, şu
Batıya karşı durumumuzu, din veri tabanımızı tamamen kaybetmeden yerli yerine oturtmak
ve kendimize özgün bilim ve teknoloji ortaya koymak zorundayız. Bulunduğumuz konum
düşünüldüğünde bu, gerçekleştirilmesi çok zor bir ideal. İdeali olmayan bir toplum ise
dağılmaya mahkumdur.