“O misketin orada işi ne?”
Çok geçmeden baba cevapladı:
“O misketleri oynasın diye mezarın içine biz koyduk.”
Acılı anneye de sataşmış.
O sataşınca meydandan yuh sesleri yükselmiş.
Hadi, söyleten öfke nöbetinde; meydandakilere ne demeli?
Vicdan ve merhametin yerlerde süründüğü bir atmosferin yanığı olduk hepimiz.
Burası, sözün bittiği yer.
Çocukluğumuzda çokça oynadığımız, sayılarının çokluğuyla övündüğümüz miskete batıda misket derler de, doğuda bunun adı “bilye”dir.
Hatta, bizim Erzurumlular buna “biliya” derler.
Öğrencilik yıllarımız. Üç-beş arkadaşla bir lokantaya girdik. O zamanlar en ucuz yemek pilav üstü kuru.
Beşimiz de bunu söyledik.
Garson getirdi, tabakları önümüze koydu ve dönüp gitti.
Matrak arkadaşımız bir pilava, bir üstündeki fasulyelere baktı, adam sanki sayısı ile koymuş; garsonu hışımla çağırdı.
“Buyurun abi.”
“Ola ğardaş bu ne?”
“Pilav üstü demiştiniz ya.”
“Dedik demesine de, üstüne koyduğun beş fasulyayla biliya mi oyniyacayıh?”
Garson şaşkın şaşkın bakınıp, arkadaşın tabağını götürdü, üstüne biraz daha bol fasulye döküp getirdi.
Bizimki yeni üsteledi:
“Olmadi ğardaş. : Bak, sora (sonra) bunlar pahıllanırlar (kıskanırlar). Git, onlara da bol kepçe getir.”
O’nun sayesinde o gün öğrenci midelerimiz bayram etmişti.
Bizim arkadaş pilava konulan fasulyeyi “biliya”mı diye sorgulamıştı.
Tayyip bey ise mezara atılan misketin hesabını soruyor. Baba herhalde boş bulunup bir değil, birkaç tane attıklarını söyledi.
İster misiniz, mezarda Ümraniye usulü bomba araması yapılıp, Berkin’in babası da içeri alınsın?!
Öteden Diyanetin fetvası:
“Mezara misket atmak caiz değildir.”
Hadi, çıkın işin içinden!