Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, seçim barajının kaldırılmasına ilişkin bireysel başvuruyu bir-iki hafta içinde karara bağlayacaklarına ilişkin açıklaması iktidar mahfillerini bir hayli dalgalandırmış görünüyor.
Başvuru sahibi, Yüksek Mahkeme'ye mealen şunu söylemiş oluyor:
“Seçim barajı, benim irademi yansıtmama engel oluyor. Verdiğim oy boşa gidiyor. Bu durumda seçme hakkım engelleniyor. Bu bir hak mağduriyetidir. Kaldırılmasını istiyorum.”
Bizce de hak mağduriyetidir.
2002'de AKP'yi iktidara getiren oy oranı yüzde 36 idi. Meclis dışında kalmış oyların oranı ise yüzde elliyi geçiyordu.
Ve bu orantısız oranlarla oluşan Meclis, milli iradeyi temsil ediyordu öyle mi?
Halen öyledir.
İşte, tartışılan da budur.
Milli irade, iktidarıyla muhalefetiyle bütün oyların Meclise yansıdığı bir yapıyı tarif eder.
Sadece iktidarın oylarını değil.
Öyle olsaydı, bunun adı demokrasi olmazdı.
Zira, iktidar her rejimde vardır.
Rejimi demokrat yapan muhalefettir.
Ancak, ikisi bir araya gelirse milli iradeyi temsil eder.
Anayasa Mahkemesi, kişisel başvuruyu yerinde bulur, barajı kaldırırsa en başta Meclisimizde milli iradenin gerçek anlamda tecelli etmesinin yolunu açmış olacak.
Siyasi kulislerde şimdi bütün tartışmalar bu dava üzerinde yoğunlaşmış durumda.
Mahkeme, bir-iki haftaya kararını vereceğine göre, tartışma bir-iki haftayı içine alır, belki sonrasında diğer haftalara da sirayet eder.
Bu defa meseleyi Meclis ele alır.
Şayet, Anayasa Mahkemesi seçim barajını kaldırırsa Meclis, üç mü beş mi, her ne ise bir baraj koyma ihtiyacı ile yeni bir yasa yapmak zorunda kalacaktır.
Baraj üç mü olsun, beş mi olsun tartışması yaşanacaktır.
Yüzde on barajının çok yüksek olduğu hep tartışıldı.
Bunu en başta Tayyip bey tartıştı.
İktidar olduklarında barajı düşüreceklerini vaad ettiyse de, bu vaadini hiç aklına getirmedi.
Çünkü, düzen böyle devam etsin istiyordu.
Edecek mi, etmeyecek mi göreceğiz.
Eğer etmeyecekse, Yüksek Mahkeme bu yönde karar verecekse iktidarın işi zora girecek demektir.
Barajın düşürülmesini zorlayan bir başka parti de bölücülerin partisidir.
Çözüm Paketi'nde öncelikle bu meselenin hallini istiyorlar.
E, Hakkâriye Vali tayin eden örgüt, aposunun emriyle bunu da ister ve yaptırır.
Yeniçağ gazetesi yazarı Ahmet Takan'ın iddiasına göre:
“Terör örgütü PKK bağımsız devlet yolunda bir adım daha attı. Terör örgütü PKK’nın paralel devlet yapılanması KCK, terör bölgesi illerinde oluşturduğu mahalle temsilcilikleri, asayiş birimleri, askerlik şubeleri, mali birimler ve sözde mahkemelerden sonra illere vali atamaya da başladı.
Hakkâri eski belediye başkanlarından 1966 doğumlu, lise mezunu Kazım Kurt, KCK tarafından Hakkâri valisi olarak atandı.
KCK ana davasında 3 yıl tutuklu bulunup Şubat 2013’te tahliye edilen Kazım Kurt, PKK/KCK’nın ilk valisi olarak atandığı için çok gururlu olduğunu her yerde anlatıyor...”
Boyunlar kıldan ince hale gelmişse olacağı budur.
Alın size, kıllı irade.
İtirazınız neye?