Ben de akşamları kendisine eşlik ederim.
Eve girdiğimde sorduğu soru şudur:
“Necat ğapi nasıl?”
Dışarısı nasıl demek ister. Yani, hava durumunu sorar.
Ben de “iyidir anacığım” der geçerim.
Bir bilse dışarıda neler olup bittiğini, 87 yaşına kadar görüp geçirdiklerini mumla aratacak bir gidişe doğru nasıl sürüklendiğimizi anlar ve herhalde çok üzülür.
Anlatmıyorum bildiklerimi.
Bu arada gözümüz, kulağımız TRT Müzik’te.
Bir hanım sanatçısı Davut Sulari’nin “Vardım Kırklar Kapısına” deyişini yorumluyor.
Sanatçının öyle bir Allah deyişi var ki, insanın içine işliyor.
Vardım Kırklar Kapısına/Baktım Cennet Yapısına
Tapmışam Hak Kapısına/Allah Ey Vallah Ey Vallah
Evvel Allah Ahir Allah/Dönemem Estağfurullah
Bendeyim Allah Eyvallah/İmanım Amentü Billah
Anama bunun bir alevi deyişi olduğunu söyledim.
“Aman Necat, ele güzel Allah diyir ki, içime işledi.” dedi.
Düşündüm; biz sünniyiz, bu hanımefendi alevi.
Allah inancında aramızda ne fark var?
“Alevi ile kardeş olduğumuzu bundan daha güzel ortaya koyan başka bir deyiş var mıdır?”
“Evvel Allah, ahir Allah, İmanım Amentü Billah.”
Söyler misiniz?
Aramızda bir kavga varsa, bu neyin kavgasıdır Alla haşkına?
İnanç, müzikle ifade edildiğinde bambaşka bir hal alıyor.
Kur’anı da müziğin diliyle okuyup dinlemiyor muyuz?
Böyle bir duyguyu, yıllar önce görevli olarak gittiğimiz kutsal topraklarda İbrahim Ateş’in sabah namazı kıraatını dinlerken yaşamıştım.
Sureleri o kadar güzel okuyordu ki, içimize işliyor ve iki rekatlık o sabah namazları hiç bitmesin istiyorduk.
“N’olur sayın Ateş, çok uzun bir sure oku” diye de ricalarda bulunuyorduk.
Sanatçımızı dinlerken gözlerimin nemlendiğini anacığım fark etti.
“Necat ağlir misan?”
“Hayır ana, O kadar içten ve güzel Allah diyor ki, duygulandım birden.”
“Ben de Necat, ben de…”