Yaşar Kemal deyince aklımıza onun uçsuz bucaksız ovaları, renk renk betimlemeleri, kır atları ve kırsalla ilgili bir çok şey gelir; gözümüzde film gibi canlanır kitaplarının içeriği.  İşte onun o muhteşem eserleri olan Yağmurcuk Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sesi adlı üçlemesinde keşfettim Ezidi’leri. (Yezidi)
O zaman/ andan bu yana,  içim acır kıraç topraklara tutunmaya çalışarak yaşayan kadim halklara.
Bir kilim motifi gibi, renk renk,  ilmik ilmik işlemişler kendilerini Mezopotamya topraklarına.
2014 yılında dünya çığlıklarla uyandı. Kara, çirkin, korkunç bir örtüye bürünmüştü insan. Teknolojiydi cellat. Binlerce insanı, kadın ,çocuk, yaşlı, genç demeden tarayıp geçti.
Tanrıyı oynadı Suriye-Şengel’de. Tanrı adına konuştu kadim topraklarda.  ‘Sen Müslüman değilsin ölmelisin ’dedi ufacık, henüz memedeki bebeğe.
Karanlık siluetler Müslüman kılığına bürünerek ölüm ektiler. Ezidi, Keldani, Alevi, Türkmen demeden yıktılar kuru toprağın üzerine. Dünya sustu. Öyle bir sustu ki, kötülük katladı kendini, büyüdü, yayıldı.
Binlerce masumu topladılar. İşe yaramaz olarak adlandırdıklarını, karşı çıkanları, yaşlıları, genç erkekleri oracıkta kurşuna dizdiler. Yüreğim sızladı.
 Bir fotoğraf karesi gördüm: Pazarda, kara bir  çarşafa sardıkları dokuz yaşındaki çocuğun korku dolu gözlerin vardı kirli gazetede. Parçalandım.
Elleri, ayakları zincirlenmiş, satılmak üzere sürüklenen kadınlar, onlarca kez tecavüze uğramış kadın, kız çocuk ve erkek çocukları. 
Dünya suspustu. Gözyaşlarım hançer gibi içime saplandı.
Önce elim gitmedi kaleme. Bunca acı nasıl taşınacaktı beyaz sayfalara? Televizyonları kapadım, kaçtım gazetelerden, sosyal Medya’dan. Tıkadım kulaklarımı. Sesler büyüdü, ölüler haykırdı, çocukların göz bebekleri irileşti, minik bedenler düştü toprağa.
UTANDIM. Bir şeyler yapmalısın, bir şeyler yapmalısın. Susuyorsun, nasıl susarsın, nasıl susulur?
HAYIR dedim. OLAMAZ.
Ne olursa olsun, neye mal olursa olsun bu insanlara el uzatmak gerekiyor.
Sonra gerçekleri araştırdım, birinci ağızdan dinledim, o toprakları, köyleri buldum, haritaladım onları yakından tanımak için gittim, onlarla oldum. Acım büyüdü, hızla kabuk bağladı. Güçlendim.
Sözcükleri ak sayfalara döktüm. Kalemimin ucundaki zaman, çam ağacındaki kehribardı, bulanıktı, yoğunlaştı, kurudu ve tüm gerçekleri ak sayfalara dökülerek gözler önüne ‘EZDA’NIN ÇOCUKLARI adlı kitapla serdi. Kitap bu halkın dramını anlatmak, onlara destek olmak için yazıldı. Bu belki koca deryada sadece ufacık bir damladır fakat dalgalar oluşturarak büyümesi güzel insanların varlığına bağlıdır. 
Not:  Kitabın 29 Nisan 2017 tarihe dek olan geliri Şengal Diaspora Meclis Başkanı Sayın Fikret İngrek’e  29 Nisan 2017 tarihinde Brüksel’de verildi.

Antwerpen-Belçika
11-05-2017