Ara sıra altını çizmek adına yazmak gerek. Yani hatırlatmak adına da olabilir.
O yüzden şimdiye kadar bir çok kez altını çizerek ve bazen de büyük harflerle HÜMANİST olduğumu haykırmışımdır. 
Bana göre Hümanizm nedir? Bunu da açıklayayım ki, iyi anlaşılsın.
 Yer yüzünde, her tür savaşa, benzeri şiddete karşı çıkan, ölüme karşı duran, barışı savunan, sevgiyi savunan, insanların dünya üzerinde birlikte kardeşçe yaşayabileceğine inanan bir felsefedir. Bu kelimeni altında yatan anlamı ben böyle algılıyorum. İnsani duygular dışında başka bir takıntım da yoktur! Bu açıklamayı yazmak dahi gereksizdi fakat neylersiniz, zaman o zamandır.  Şimdi yazıma geçiyorum 
Gelelim günümüzdeki hallere. 
Ülkemizin bulunduğu kıtada durumlar malum. Hal böyle olunca savaşın ülkeyi saracağı endişesi başladı. Bu endişe yersiz de değil. Ülkemizdeki birlik ve beraberlik ruhu Cumhuriyet’in başından bu yana yok edilmiştir.  Birlik, beraberlik ruhu olmayan bir ortamda karışıklık veya savaş yaratmak dış güçlerce çok kolaydır. Tam da istedikleri malzemedir bu. Bizdeki siyasetçiler de bu malzemeyi her daim sunmuşlardır.  Günümüzün karanlığı da bu yüzdendir. Tek bir partinin tek başına yaptığı bir şey olduğuna inanmak gülünç geliyor. 
Çığırtkanlar.
Türkiye’de ‘ülkeyi bölüyorlar’ diyenler, kendi elleriyle ülke bölünsün diye her şeyi yaptılar. 
Öyle ki, etnik kimliği farlı olan insanların yaşama hakkını dahi ellerinden aldılar. 
İnancı farklı diye katledildiler, ötelendiler. Tek inanç altına sıkıştırılmaya çalışıldılar.
Kürt’sen- Yoksun.
Alevi’ysen- Mum söndü yapmışsındır.
Ezidi isen- Yezit ’sindir.
Karanlık kafaların, cahil zihinlerinin uydurmalarıyla karanlık günler destek gördü. 
Bugün haller.
Şimdi ülkede sokağa çıktığınızda farklı görüşte, inançta, kıyafette vs.. insanlar görüyorsunuz.
 Bu çok normal elbette. Hatta güzel. Kötü olan, kimsenin kimseye saygısı yok. Başı açık olana karşı takılan tavır, türbanlı olana karşı çarşaflının takındığı tavır. Akp’li kapalı kadının simgesel kıyafetine karşın, Fetö’cu simgesel giyinmiş bir kişinin tavrı. Bir çok tarikatın farklı kıyafette, yani bayrak gibi üstlerinde taşıdıkları kıyafetleri. 
Bu kıyafetlerin altında yatan inançların birbirleriyle kapışmak için hazır olduklarını da havanın gerginliğinden anlayabiliyorsunuz. Ülkenin şehirleri, dinsel ideolojilere bölünmüş. Her inanç kendi bölgesini oluşturduğu için orada gettolaşmış. 
Bu bölgelerin meteorolojik durumu şöyle: 
Tarikatların gettolaştıkları bölgelerde manzara : Kara çarşaflı kadınlar, çocuklar, şalvarlı, tekkeli ve uzun sakallı tipler görüyorsunuz. Adamlar genelde önde yürüyorlar ve kadın birkaç metre ardında çocuklarıyla adamın arkasındaki mesafeyi koruyarak yürüyorlar.
 Başka bir bölgeye geçiyorsunuz. Modern bölge adı. Dolmuşta aşırı süslü bayanlar Avrupa’yı turlamaktan bahsediyorlar. 
Bilmem kaç (Cruise) gemi turu yapmış da hangi gemi daha konforluymuş da vs.… 
 Dudak boyaları tazeleniyor, kürk yakalı deri paltolar düzeltiliyor, fönlü saçlar arkaya atılıyor. Sohbete devam. Beyler iş sohbetlerinde. Kazanç kar üzerine derinlemesine dalınmış. Ve o sırada radyoda haberler ülkede patlayan bombaları sunuyor. Dinleyen ve tınlayan yok.
Belli bir partinin müritlerinin yaşadığı, aşırı pahalı bölgeler. Sokaklar boş veya tek tük hizmetlileri görüyorsunuz. Yüksek duvarlı malikaneler, son model araçlar. Burada yaşayanları görmek mucize. Şansınız varsa merakınızı, bu bölgeye yakın AVM’lerde bir kaçını belki görürsünüz. Aşırı zengin olduklarından genelde mağazalar bu kişilerin ayağına kadar gidiyorlar. Ortalıkta görünmeyi sevmiyorlar. Allah onların zengin olmasını istemiş. Ölenler ise Allah istediği için ölüyorlardır ve bu bir şereftir onlar için. 
Ölenler kim? Yoksullar.
Bir de sıradan vatandaşların yaşadığı bölgeler var. Oraları anlatmaya gerek yok sanırım. Oradaki tek farklılık eskisinden daha fazla endişeli olmalarıdır. Çünkü bu bölgelerde geriye kalmış, cinsine ender rastlanan insanlar yaşar. Bu insanlar cins, ırk, dil, din ayırmadan birlikte yaşayanlardır. Tek korkuları soykırımdır. Yakın zamanda tehditler çoğalmış, gazetelerde manşetler bu insanlara karşı tehditlerle doludur.
‘Sanattan ne haber?’ derseniz. İki yıl üstünde çalıştığım kitabım bitti ve yayımlandı. 
Avrupa’nın farklı ülkelerinde imza günleri ile tanıtılıyor. İlgilenirseniz facebook sayfamda hem sergilerim konusunda ve hem de kitap konusunda geniş bilgi bulabilirsiniz.
Ben bu ortamda kendimi olağandışı bir tablonun içindeymişim gibi hissettim ve bu duygumu sizlerle paylaşmak istedim. Okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Barışla ve sevgiyle kalın.