O zaman biz eski Türkiye’nin bilânçosunu verelim:
Çocukluğumun tamamı, gençliğimin bir bölümünün geçtiği Erzurum’dan söz etmeyi de ihmal etmeden…
Önce eski Türkiye neydi, ona bakalım:
Onurlu bir Türkiye idi.
Başı dik bir Türkiye idi.
“Dünya yeniden kurulur, Türkiye de orada yerini alır” diyen bir Türkiye idi.
“Haşhaş benim köylümün ekmeğidir, onu size yedirtmem” diyerek meydan okuyan Başbakanları vardı.
Yeminine sadık milletvekilleri, bakanları, başbakanları, Cumhurbaşkanları vardı.
Dostuna güven veren, etrafına korku salan bir ordusu vardı.
İçinde hukuk ve adaletin işlediği adliye binaları vardı.
Cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını yazıları ve karikatürleriyle özgürce eleştirebilen gazetecileri, gazeteleri vardı.
Televizyonlarda karşılıklı tartışmalar yaşanırdı. Ekranları da özgürdü.
Her türlü şaibeden masun Cumhurbaşkanları, Başbakanları vardı.
Şaibe bulaştırılmaya çalışılanlar da oldu. Onlar, Yüce Divan önünde dimdik durarak hesaplarını kuruşuna kadar verdiler ve beraat ederek halkın arasına onurlarıyla karıştılar.
Bu gün Türkiye’de ne varsa onların eseridir.
Lâik Türkiye’de bu ülkenin vatandaşlarına inanç özgürlüğünü mezhep-tarikat-cemaat ayırımı yapmadan yaşattılar.
Eski Türkiye’de milletin vekilleri atamayla değil, önseçimle geliyorlardı. Akraba ve yaren kayırmayıcılığı son derece ayıp sayılıyordu.
Eski Türkiye’de hırsızın önüne yatan bakan yoktu. Hırsızlığı geçtik, partililerin bankadan kredi almaları bile eleştiri konusuydu.
Eski Türkiye, bu gün özlenen Türkiye’dir.
Ey benim güzel hemşehrilerim, Erzurum’a da ne yapıldıysa eski Türkiye’de yapıldı.
DP’yi, AP’yi, ANAP’ı alırsak geriye hizmet adına ne kalır?
Erzurum’a yaptığınız bir fabrikayı, bir barajı gösterin Yeni Türkiye’ciler!
İki tane kule yaptınız, onlar da göçüp gitti. Müteahhidinden hesap soramıyorsunuz.
Ama yine de Yeni Türkiye’cilerin yanında saf tutuyorsunuz.
Bu seçim senin için altın fırsat. Bari tercihini doğru yönde değiştir de dadaşlığını göster.