Dün akşam CNN’deki “Tarafsız Bölge” programında MHP’nin iki Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan ile Oktay Öztürk’ü dinledik.

            Gerçek gazetecilerin karşısında, kendilerine yöneltilen soruları cevaplandırdılar.

            Bir yandaş kanalda da Başbakan vardı.

            Soru soranlar yandaş gazetecilerdi.

            Kanal yandaş, takdimci yandaş, soru soranlar yandaş olunca işin tadı kaçıyor.

            Bu kadar gevşek menteşeden ancak kapı gıcırtısı çıkar ki, o da hem kulakları tırmalar, hem de dimağları yorar.

            MHP kurmaylarına önce “neden her şeye hayır?” soruları soruldu.

            Çanak sorular sorulmadı. “Sıkıştırıldılar” da denilebilir.

            İki genel başkanın bu konudaki açıklamaları, pardon savunmaları dinleyenleri tatmin etmiş olmalı diye düşünüyorum.

            Galiba Oktay Öztürk dedi ki; “buna en kestirme cevabı Genel Başkanımız verdi.”

            “Hadi biz hep hayır dedik. Peki, hep evet diyen CHP ile neden kurmadınız bu hükümeti?”

            Hadi, cevap verin bakalım, AKP kurmayları.

            Bahçeli, AKP’nin yalanını zekice bir mantık oyunuyla söndürmüş oluyor.

            MHP’nin çözüm süreci konusundaki tutumu da yine iki genel başkan tarafından tutarlılıkla izah edildi.

            “Terörle bağını kesmemiş bir parti ile bizim konuşacağımız bir şey olamaz” Nokta.

            MHP’nin hassasiyetleri nedir, biraz da onlara bakalım:

            Başta, Cumhuriyetin değiştirilemez nitelikleri. Yani, Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek maddeleri. Buna kim “hayır” diyebilir?

            İkinci olarak; 17-25 Aralık süreci. Dört Bakan istifa ettirilmiş, yeniden listeleri konulmayarak kendileriyle ilgili iddialar zımnen kabul edilmiş ama, işin yargıya götürülmesi bahsinde AKP, bizim Erzurum’un tabiriyle “çubuğu geme koymuş.” Yani, “daha fazlasını isteme benden” moduna girmiş.

            MHP’lilerin ifadesiyle “Hırsızın değil, onu yakalayan polisin yakasından tutmuş.”

            Bir de “Cumhurbaşkanının Anayasal sınırlara çekilmesi” meselesi. İki genel başkan yardımcısı bu konuyu da kendilerine geniş haklılık payları kazandıracak misallerle anlattılar.

            Bunların tümüne AKP’den “hayır” cevabı verilmiş.

            Yani, asıl “hayırcı” AKP oluyor bu durumda.

            MHP’li genel başkan yardımcılarının Meclis başkanlığı seçimi ile ilgili izahları ne soru soran gazetecileri, ne de bizim gibi seyircileri tatmin etti.

            Yani, MHP’nin bu konudaki argümanları, akıl tartısında ibreyi oynatmıyor.

            Söz buraya gelince birçok kişi MHP’ye dönüp “suçlu sensin” demekten kendini alamıyor.

            Her şey milletin gözleri önünde cereyan ettiği için fazla yoruma da gerek yok.

            Bu programdan çıkardığımız sonuç şu ki; MHP bazı konularda haksız yere suçlanmış.

            Meclis Başkanlığı seçimindeki tutumu hariç.

            Umarız, 1 Kasım seçiminden sonraki koalisyon pazarlıklarında ve yeni Başkanın seçiminde MHP daha etkin ve doğru bir pozisyonda halkın karşısına çıkar da, bu defa kimse ne Bahçeli’ye, ne kurmaylarına “sizi gidi hayırcılar sizi” siteminde bulunmaz.