Rahmet içinde olsun. İyi dostumdu.

            Erzurum şivesiyle konuşan, günümüzün Nasreddin Hoca’sıydı.

            Maçlara giden, “namazın ğazasi olur ama, maçın ğazasi olmaz” diyen bir futbolsever.

            “Söz bir kantar, insanı tartar. Doğru söyler isen şerefin artar. Yalan söyler isen ocağın batar!” diyen imam.

            Kravata “medeniyet yuları” diyen eski vaize “Ola, gıravata yular diyirdin. Mebus olur olmaz boynan takmışsan” diyerek lafı gediğine oturtan hazırcevap.

            Son deminde “İnsanın cani sağ ola, çayınan cigara içe” diyen tiryaki.

            Hakkında çok güzel şeyler konuşulan adam.

            Erzurumlu Naim Hoca.

            Ramazan ayında teravih namazı kıldırıyor.

            Kadın mahfilinde işler biraz karışık.

            Hanımlar, hocadan önce rükû ve secdeye gidiyorlar.

            Hoca çıkardıkları gürültüden bunu anlıyor ve çok kızıyor.

            Selam verdikten sonra dönüp mahfile doğru bağırıyor:

            “Ola ğarılar namazız olmir. Dikket edin.Bennen yatıp bennen ğahacahsız!”

            Kanser teşhisi konulmuş.

            Son demlerini yaşıyor.

            Son ziyaretçilerinden birisi Erzurum Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak.

            “Ola müdür cigarayi terk ettim, bilirsen.”

            “İyi etmişsin hocam.”

            “Ne çare ki ömrüm ğalmadi, vadem ğısaldi.”

            “Canın sağ ola, çayınan cigara içesen…”

            Budak’ın cevabı:

            “Hocam, madem gideceksin, tüttürerek git.”

            “Hemiii, eleyse ver bi cigara…”

            Son ziyaretçisi, eski Horasan Belediye Başkanı Dursun Şen.

            Anlatıyor:

            “Hocaya solunum cihazı takmışlar, zor nefes alıp veriyor. Burnunun üstündeki gereci kaldırıp konuşuyor: Ola hele bir cigara yahın verin.”

            Cigara yakılıp veriliyor.

            Hoca son deminde ama cigaradan vazgeçemiyor.

            Burnundakini kaldırıp bi daha, bi daha çekiyor.

            Her çekişinde bir “Ooooğğğhhh!”

            Hayattan aldığı son zevk.

            Erzurum’da yaşayan oğlu da babası gibi şakacı.

            Yaz Ramazanında Taşmağazaların başındaki camiye gidip ikindiyi kıldıkan sonra mahfilde kestiriyor.

            Bir sese uyanıyor dar vakitte.

            Aşağıdaki tek başına yüksek sesle Allah’a yalvarıyor. “Allah’ım şunu da ver, bunu da!”

            O da yukarıdan boğuk bir sesle:

            “Ola ğavat ne istedinse verdim. Daha ne istirsen?”

            Adam, korkudan, o baygınlıkla 40 gün hastanede..

            Hoca o tarihte Ankara’da.

            İki de bir telefonla oğlunu arıyor:

            “Ola heste nasıl?”

            “Kim hasta” diye soruyoruz.

            “Bizim iblis. Herifi ğorhutmuş, hestehanada yatir. Oni soriram.”

            Nur içinde yat, güzel adam. Seni çok özlüyoruz.

            En iyi dostu, can yoldaşı eski Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz’dı. Ömür olursa önümüzdeki kış oturup Naim Hoca’yı yazmayı tasarlıyoruz.

 

           NAİM HOCA 

Mehmet Necati GÜNGÖR

 

            Rahmet içinde olsun. İyi dostumdu.

            Erzurum şivesiyle konuşan, günümüzün Nasreddin Hoca’sıydı.

            Maçlara giden, “namazın ğazasi olur ama, maçın ğazasi olmaz” diyen bir futbolsever.

            “Söz bir kantar, insanı tartar. Doğru söyler isen şerefin artar. Yalan söyler isen ocağın batar!” diyen imam.

            Kravata “medeniyet yuları” diyen eski vaize “Ola, gıravata yular diyirdin. Mebus olur olmaz boynan takmışsan” diyerek lafı gediğine oturtan hazırcevap.

            Son deminde “İnsanın cani sağ ola, çayınan cigara içe” diyen tiryaki.

            Hakkında çok güzel şeyler konuşulan adam.

            Erzurumlu Naim Hoca.

            Ramazan ayında teravih namazı kıldırıyor.

            Kadın mahfilinde işler biraz karışık.

            Hanımlar, hocadan önce rükû ve secdeye gidiyorlar.

            Hoca çıkardıkları gürültüden bunu anlıyor ve çok kızıyor.

            Selam verdikten sonra dönüp mahfile doğru bağırıyor:

            “Ola ğarılar namazız olmir. Dikket edin.Bennen yatıp bennen ğahacahsız!”

            Kanser teşhisi konulmuş.

            Son demlerini yaşıyor.

            Son ziyaretçilerinden birisi Erzurum Milli Eğitim Müdürü Fevzi Budak.

            “Ola müdür cigarayi terk ettim, bilirsen.”

            “İyi etmişsin hocam.”

            “Ne çare ki ömrüm ğalmadi, vadem ğısaldi.”

            “Canın sağ ola, çayınan cigara içesen…”

            Budak’ın cevabı:

            “Hocam, madem gideceksin, tüttürerek git.”

            “Hemiii, eleyse ver bi cigara…”

            Son ziyaretçisi, eski Horasan Belediye Başkanı Dursun Şen.

            Anlatıyor:

            “Hocaya solunum cihazı takmışlar, zor nefes alıp veriyor. Burnunun üstündeki gereci kaldırıp konuşuyor: Ola hele bir cigara yahın verin.”

            Cigara yakılıp veriliyor.

            Hoca son deminde ama cigaradan vazgeçemiyor.

            Burnundakini kaldırıp bi daha, bi daha çekiyor.

            Her çekişinde bir “Ooooğğğhhh!”

            Hayattan aldığı son zevk.

            Erzurum’da yaşayan oğlu da babası gibi şakacı.

            Yaz Ramazanında Taşmağazaların başındaki camiye gidip ikindiyi kıldıkan sonra mahfilde kestiriyor.

            Bir sese uyanıyor dar vakitte.

            Aşağıdaki tek başına yüksek sesle Allah’a yalvarıyor. “Allah’ım şunu da ver, bunu da!”

            O da yukarıdan boğuk bir sesle:

            “Ola ğavat ne istedinse verdim. Daha ne istirsen?”

            Adam, korkudan, o baygınlıkla 40 gün hastanede..

            Hoca o tarihte Ankara’da.

            İki de bir telefonla oğlunu arıyor:

            “Ola heste nasıl?”

            “Kim hasta” diye soruyoruz.

            “Bizim iblis. Herifi ğorhutmuş, hestehanada yatir. Oni soriram.”

            Nur içinde yat, güzel adam. Seni çok özlüyoruz.

            En iyi dostu, can yoldaşı eski Diyanet İşleri Başkanımız Mehmet Nuri Yılmaz’dı. Ömür olursa önümüzdeki kış oturup Naim Hoca’yı yazmayı tasarlıyoruz.