Erzurum’un kadını da erkeği de dadaştır demiştik.

                Yetmez; velisi de, delisi de…

                Başbakanın mitingini izlerken, bizim meşhur “Deli Binali” yi hayal ettim.

                Olsaydı, kürsünün dibinde mevzilenir, eline bir de ayakkabı kutusu alır, Tayyip beye Erzurum şivesiyle ve o davudi sesiyle sorardı:

                “Kutulardaki paralara ne oldi?”

                Tayyip beyin insicamını bozar, konuşmasını bi güzel parazitlerdi.

                Bizim “Delimiz de dadaştır” demiştik ya; Binali tam bir deli dadaş. Sözünü budaktan esirgemiyor. Karşısındaki Cumhurbaşkanı olmuş, Başbakan olmuş, Bakan olmuş, fark etmez. Söyleyeceği bir şey varsa tok sözüyle onu haykırır, kendince bi güzel paylardı.

                Siyasi kültürü kulaktan dolma bilgilere dayanırdı ama, hafızası güçlüydü ve hiçbir şeyi unutmazdı.

                Sıkı bir Adalet Partiliydi.

                Bir gün hükümet meydanında Türkeş konuşuyor; Binali orada. “Sarı zarf” efsanesini dillendiriyor.

                “Sari zarfi neyettin?”

                Rahmetli “bu da nereden çıktı” dercesine şaşırıp kaldı, “onun da cevabını vereceğim” diyerek Binali’nin sözünü ciddiye aldı.

                Oysa, sarı zarf bir şehir efsanesiydi. Güya, Türkeş, 27 Mayıs sabahı Başbakanlığın örtülü ödenek kasasını açmış, içinde paralar bulunan sarı zarfa el koymuş! Aslı astarı yoktu ama söylenti baizim Binali’nin kafasına böyle yerleşmişti.

                Binali’den bir ara Demirel de nasiplendi.

                Demirel Başbakan, yine Hükümet meydanı. Binali, elinde birinci sigarası Demirel’e gösteriyor, sigaraya yapılan zamları  “Anamazı ağlattın!” diye bağırarak protesto ediyordu.

                Tayyip beyi, Erzurum meydanındaki mitinginde televizyondan izlerken hayalimdeki Binali’yi aradım. Yoktu. O meydanda, o binlerce kişi arasından bir kutu bile gösteren çıkmadı.

                Kutu gösteremediler ama, Tayyip bey hemşerileri  Gülen’e yüklendiğinde hep bir ağızdan “yuuuh!” çekerek bir ayıba imza attılar.

                Erzurumlu hiçbir zaman hemşerisini başkasına çiğnetmemişti.

                Tayyip bey o meydanda Fetullah Gülen hocayı hem payladı, hem binlerce hemşerisine adeta çiğnetti.

                Gözlerim yine Binali’yi aradı. O olsaydı, hiç şüphem yok bi güzel sustururdu Tayyip beyi.

                Bir delinin eksikliği, binlerce akıllıya yanlış yaptırdı. Binlerce akıllıyı hiç de şık olmayan bir davranışın figüranı yaptı.

                Anlattığı hikâyeye bakar mısınız?

                “Medrese arkadaşını, Atatürk’e hakaret etti diye şikâyet etmiş. Jandarma ellerini kelepçeleyip Gürcükapı karakoluna götürmüş, sonra tutuklanmış.”

                Şikâyet eden Fetullah Gülen. Tutuklanan ise medrese arkadaşı Sadi Efendi.

                Bunu bir gazete haberine dayanarak anlatıyor Tayyip bey.

                Buradaki çelişkiyi bilmem fark ettiniz mi?

                Erzurum, il merkezi olduğu için o tarihlerde de polis bölgesi. Yani, Jandarmanın burada işi yok. Gözaltına alınma olmuşsa, bunu jandarma değil, polis yapacak! Ayrıca Gürcükapı karakolu Erzurum şehir merkezinde olan bir karakol ve polis karakolu.

                Olaya tanıklık eden medrese arkadaşları ise böyle bir olayın yaşanmadığını iddia ediyorlar.

                Benim durumuma gelince:

                Ne Fetullah hocacı, ne Tayyipçiyim!

                Benim meydanımda, benim hemşerilerime, benim hemşerimi yuhalatan adama ve bu koroya ses katan adamlarımıza kızıyorum.

                Yakışmadı!

                Yakışmadı da, ilahi Adalet hükmünü icra ediyor galiba.

                “Mezardakiler de oy kullansın”, “Ne istedilerse verdik”ten, bu günlere gelen bir macera.

                Ah Binali, nerelere kayboldun?