Mehmet Necati GÜNGÖR
Büyük adamlar büyük boşluklar bırakarak ayrılıyorlar aramızdan.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel bunlardan birisiydi.
Devlet ve siyaset hayatımız açısından büyük bir kayıptır.
Onun için pek çok sıfatlar kullanıldı.
“Baba”, “Bilge adam”, “Demokrasi kahramanı” bunlardan bazılarıydı.
Hastalığın pençesinden kurtulabilseydi bir sabah namazına Hacı Bayram Veli’ye birlikte gidecektik.
“Hacı Bayram” başlıklı yazımı okumuş, doktoru Aylin Cesur’a “bir sabah Hacı Bayram’a Necati’yi de alarak gidelim” demiş.
Aylin hanım, bu bilgiyi notla bana ilettiğinde çok mutlu oldum.
Ne yazık ki o tasavvuru gerçekleşemedi.
O’nunla önce yazışmalar üzerinden tanıştık.
Son Başbakanlık döneminde.
Bir gün Başbakanlık Müsteşarı Necdet Seçkinöz beyefendi beni çağırdı. (O tarihte Başbakanlık İdareyi Geliştirme Başkanıyım.)
Dedi ki, “üç bürokrat arkadaşımızdan hükümet icraatıyla ilgili raporlar istiyorum. Bunlardan birisi sensin. Her onbeş günde bir, hükümet icraatıyla ilgili bir rapor istiyorum senden.)
Cevaben dedim ki: “Sayın müsteşarım ben sayın Başbakanın memuruyum. Bir memurun amirini eleştirmesi zordur. Benden memur raporu istiyorsanız bunu yapamam. Eleştirel raporlar yazarım. Bu durum sıkıntı yaratmasın?”
“Hayır” dedi, “Beyefendi tam da bunu istiyor.”
Böyle bir rapor benden başka dönemin İstatistik Enstitüsü Başkanı Şefik Yıldızeli ve milli görüş kökenli yüksek bürokratlardan Ertan Yülek’ten istenmiş.
Başladık, raporları vermeyi.
Bir süre sonra beni tekrar çağırdı. “Beyefendi senin raporları önemsiyor. Yazmaya devam et.”
Yazıyordum.
Memur olarak yaptığım eleştiriler anlayışla karşılanıyordu. Bir gün çağrılıp “sen de kim oluyorsun?” diyen olmadı.
Eleştiriye bu kadar açık bir insandı.
Sanıyorum, beni Köşk’e taşıyan olay da bu idi.
Demirel, Köşk’e çıkmış, Genel Sekreter Seçkinöz beni arıyor:
“Seni yukarıya alacağız, ne dersin?”
“Onur duyarım.”
Ve köşkteki ilk görevim Halkla İlişkiler Başkanlığı.
Beni etkileyen bir duruma tanıklık ediyorum.
“Baba’nın maaşa bağladığı yoksullar varmış. Bunlardan bazılarının ödemeleri benim üzerimden geçiyordu.”
Kendisiyle birlikte siyaset yapanları hiç unutmadı. Bunlardan birisi de rahmetli babam Cihat Güngör’dü.
Genel Sekreter Seçkinöz bir gün yine çağırdı:
“Beyefendi soruyor, Cihat Güngör’ün nesi oluyorsun?”
“Oğluyum.”
“Babanızdan bizim Cihat diye bahsetti.”
Sonra Danışmanlık, Sonra Başdanışmanlık görevleri.
Meclis’te parlamento çalışmalarını takiple görevlendirilmiştim.
Sayın Seçkinöz’e “Yaptığım işten memnunum. Oraya başkasını gönderseniz” dedim.
“Bazı isimler önerdim ama, beyefendi bu görevi senin yapmanı istiyor..”
Yarı günüm Köşk’te, yarı günüm Meclis’te o görevi yapmaya devam ettim.
Sabah, evimin telefonu acı acı çaldı. Arayan kızımdı. Üzüntülü bir sesle İzmir’den arıyor:
“Babacığım, başın sağ olsun.”
Acı haberi böyle aldım.
Tarifsiz bir üzüntü içerisindeyim.
Milletimiz için büyük bir kayıptır, yeri doldurulamaz bir boşluk bırakarak aramızdan ayrıldı.
Mekânı cennet olsun.