Bunlar devrin adamları.
Bazı hayvanlar gibi devir değiştikçe deri değiştiriyorlar.
Vaktiyle Demirelci olmasalardı diyeceğim yok.
Önce Demirelci idiler.
Sonra Evrenci oldular,
Sonra Özalcı,
Şimdi de Tayyipçi.
Kadir kıymet bilmezler.
Güce taparlar.
Güce taptıkları içindir ki, iktidarın yanında saf tutarlar.
Demirel'in başbakanlığında geçen 1965-71 dönemi Türkiye'nin yıldız dönemidir.
Türkiye, kendi kendini besleyen yedi ülkeden biridir.
Yüzde 5 enflasyon, yüzde 7 kalkınma hızı.
Yani, Japonya'dan sonra en hızlı kalkınan ülke.
40 bini aşkın köy ve mezrada yol yok, su yok, elektrik yok, kanalizasyon yok.
Gece oldu mu, Anadolu coğrafyası yukarıdan bakılınca kapkaranlık.
Işıklı yerler sadece birkaç şehir ve bazı büyük kasabalar.
Topraklar kavruluyor, sulama yok.
Demirel'in başında bulunduğu iktidarlar önce çatlamış topraklara hayat veriyor.
Peşpeşe barajlar inşa ediliyor. Bunlardan biri, “yedi küpeli gelin”. Mezopotamya'ya hayat veriyor. Onu bile tamamlayamadılar.
1965'te 53 bin olan traktör parkı 115 bine çıkarılıyor.
Tarımda üretim patlaması yaşanıyor.
Bir yanda, elektrifikasyon çalışmaları
Ülke sanayileşiyor.
Çimento fabrikaları, rafineriler, elektrik santralleri, aleminyum tesisleri, yollar. İmar edilen şehirler, kasabalar.
Ve ilk otomobil: Anadol.
Türkiye bu dönemde medeni imkânlara kavuşuyor.
Televizyon, o dönemde evlerimize giriyor.
Bu gün duble yollarıyla övünen Türkiye, yolların büyük bir kısmını o yıllarda yapıyor. Yol, istimlâk demektir. Yolların istimlâk paraları o yıllarda ödeniyor.
Sonra birileri geliyor, ortasına bir çizgi çekip, iki tarafını genişletince oluyor duble yol.
Köylerimiz o yıllarda ışığa, yola, sağlıklı içme suyuna kavuşuyor.
YSE (Yol, Su Elektrik) teşkilâtı bunun için kuruluyor.
Sonra Toprak-Su.
Hepsi köylünün, dolayısiyle Türkiyemizin refahı için.
Yoklar Türkiyesi'nden, varlar Türkiye'sine sıçrayış.
Kimse onun döneminde inancından, mensubiyetinden ve mezhebinden dolayı kınanmadı.
Mesele dine hizmetse en çok imam-hatip, yüksek islâm enstitüsü onun zamanında açıldı.
“Allah'ı bilen, Kur'an'ı bilen, Peygamberi bilen insanlardan zarar gelmez” diyen de odur, “Lâikliği dinsizlik saymak fevkalâde yanlıştır” diyen de..
Trilyonlara, katrilyonlara imza attı.
Askeri müdahelelere, darbelere maruz kaldığı, kendi ifadesiyle “altı defa gidip yedi defa geldiği” halde kimse bir kör kuruşun hesabını soramadı. Çünkü öyle bir hesap yok.
Hiçbir bakanı, genel müdürü hakkında yolsuzluk iddiası ileri sürülemedi
Yüzde 52 alanı yere göğe sığdıramıyorlar.
Sahi, Evren kimin oylarıyla yüzde 92 alıp Cumhurbaşkanı oldu?
Yüzde 51.8'in yüzde 91.37'den büyük olduğunu ispatlamaya çalışanlar bırakalım matematikle oynasınlar da, bari zekâmızla alay etmesinler.
Güce tapanlar, etraflarına bir baksınlar.
Paralar, kutulara, kasalara sığmadı. Makinalar bile saymaktan aciz kaldı.
Çalanlar hakkında soruşturma bile açılamadı..
Savcılar, hakimler, polisler suçlandı.
Hırsız kovalamanın suç sayıldığı bir dönemi hep birlikte hayret ve şaşkınlıkla yaşadık.
Paralar kamyonlarla sıfırlandı, yine de rezidanstan 5-6 lüks konut alacak kadar para kaldı.
İnsaf dinin yarısıdır. Şimdi, insafla mukayese edelim:
Konuşan Türkiye'nin yerine “korkulan Türkiye” ikame edilmedi mi?
Adalete olan güven dibe vurmadı mı?. Hukuk perişan edilmedi mi?
Eğitimimiz hakeza.
Asayiş sıfır. IŞİD kapımıza dayandı.
Güneydoğuda olup bitenler görülmüyor, iktidarın semirttiği paralelle gölge boksu yapılıyor.
Tarım derseniz felâket. Bırakınız kendi kendine yetmeyi; saman ithal edecek hale geldik.
Dış işlerimiz evlere şenlik. Dostumuz kalmadı.
Basın, özgürlüğünü kaybetti. O'nun döneminde bir gazeteci bile hapse atılmaz, tek gazeteci işten kovdurulmazken, şimdi mağdur gazetecilerden geçilmiyor.
Devirler değişiyor, yalaka değişmiyor.
Onun için hava hoş.
Güç kimdeyse tapınma ona!
Çünkü dini, imanı para ve çıkar!
Söz aynı söz:
“Çalıyorlar ama, çalışıyorlar...”