İlin valisi, adayın arkadaşıdır.
Seçim propagandasıyla yakından ilgilenir.
İktidarın il’e yaptıkları hizmetleri listeler ve adayın eline verir.
“Halka bunları anlat kâfi” tembihinde bulunur.
Partinin ileri gelenlerinden bazılarını makamına çağırarak adayı tanıtır, yardımlarını ister:
“Arkadaşımı yalnız bırakmayın. Meydanlarda ve salonlarda kalabalıklar teşkil edin, ne derse alkışlayın ve söylediklerini başınızla, gözünüzle, sözünüzle, hatta hareketlerinizle tasdik edin…”
Mizansen, söylendiği gibi kurulur.
Genç aday kürsüde, kalabalık karşısında.
“Suyunuz yoktu, su getirmedik mi?”
Tembihli kalabalık koro halinde:
“Eledir” diyerek tasdik eder adayın sözlerini.
“Hayat pahalılığından kıvranıyordunuz, maaşlarınızı arttırarak geçim kaygılarınızı gidermedik mi?”
“Eledir.”
“Yollarınızı geniş geniş yapmadık mı?”
“Eledir.”
“Sokaklarınızı aydınlatmadık mı?”
“Eledir.
Aday, her söylediğine “eledir” dendikçe hızını alamaz, hazır coşkulu kalabalığı bulmuşken meydanı inletmek ister:
“Bazı şerefsizler bize hırsız diyorlar!”
Aşağıdan, uğultulu bir ses:
“Eledir.”
“D soyup soğana çevirdiğimizi söylüyorlar.”
“Eledir.”
“Rüşvet aldığımızı, yetim hakkı yediğimizi iddia ediyorlar.”
“Eledir.”
Amigolar, kalabalığın son cümleleri de tasdik etmesinden rahatsız olurlar. Kalabalığı uyarmak isterler ama, topluluk kurulmuştur artık. Her söylenene “eledir” diyerek görevlerini yerine getirirler.
Durum valiye anlatılır. Adaya amigoluk yapması istenen partilileri kızgınlıkla çağırır makamına:
“Be birader, vur dedik öldürdünüz. Niye susturmadınız adamları? İktidarın ne hırsızlığı, ne rüşveti kaldı. Hepsine eledir diyerek tasdik etmişler. Ayıp değil mi?”
“Ne poh yeseydik vali bey; halk yolu da görüyor, yolsuzluğu da…”