Bundan böyle “otobüs yazıları” yazmaya karar verdim.

Halkın nabzı oralarda atıyor.

Siyasetin nabzı da.

Otobüs dediğim, belediye otobüsleri.

Benim evim Ankara Oran'da.

İlk duraktan binip, Kızılay'da inerim genellikle.

Kızılay'a arabanızla gitme imkânı yoktur. Çünkü, park edecek yer bulamazsınız.

En iyisi otobüs, ya da dolmuş.

Otobüsler bendenize parasız.

Sürekli Basın Kartı hamili olduğum için Türkiye'nin hiç bir yerinde otobüse, metroya ve vapura para vermiyorum.

Yani, seyahat özgürlüğüme parasal bir kısıtlama yok.

Otobüsler çok şenlikli. İlginç olaylarla, ilginç insanlarla karşılaşıyor, ilginç diyaloglara şahit oluyorsunuz.

Hadi başlayalım.

Melih beyin sesli cihazı girenleri biletlerine göre tasnif ediyor.

“65 yaş

“Tam kart”

“İndirimli kart”

“Basın!”

Otobüsün üçte ikisi 65'liklerle dolu.

Parasız bindikleri için, evde canı sıkılan soluğu Melih beyin otobüslerinde alıyor.

Binenlerin yaşları sesli bir şekilde deşifre edildikten sonra bayanlarda bir azalma var.

Benim kullandığım hatta genellikle CHP'li muhalifler seyahat ediyor.

Otobüslerde Melih bey hakkında sık sık hayır duaları işitiyoruz.

Bunlar, duraklarda 30-35 dakika bekledikten sonra, istiflenmiş insanlar arasına güçlükle ve homurtuyla sıkışanlar.

İlk duraktan binenler şanslı. Onlar oturarak seyahat ediyorlar.

Bazıları, ilerki duraklarda kendilerinden yaşlı olanlara yer veriyorlar.

İleride 40'lık bir hanım, yarım saatten beri telefonla konuşuyor.

Evindeymiş gibi. Yüksek sesle dedikodu yapıyor arkadaşıyla.

Karşı koltuktaki yüzü benli 65'lik tahammülünün sınırında.

Çıkışıyor: “Ayıp hanımefendi ayıp, yarım saattir seni dinlemekten yorulduk.”

Hanım, bu azarlanma karşısında sesini kısıyor ama konuşmaya devam.

Yanıma yaşlı bir zat oturuyor.

Yüksek sesle ilk sorusu şu: “Aksaray'a nasıl giderim.”

Biz de saf saf terminalin yolunu tarif ediyoruz.

Olmazsa İzmir 2'deki otobüs firmalarını.

Meğer o Tayyip beyin Ak-Saray'ını soruyormuş.

“Gidip de ne yapacaksın, boşver” diyorum.

Üsteleyince “Kaybolursun, bir daha gün yüzüne çıkamazsın” diye espri yapıyorum.

Etrafımızdaki insanlar “kahriye” okumaya hazır.

“İnşallah nasip olmaz.”

“Beş vakit namaz, beş vakit kazık!

“Utanmıyorlar, ayol!”

Ve bir dedikodu:

İki yaşlı hanım kıs kıs konuşuyorlar aralarında:

“Saniye'ninkini duydun mu?”

“Ne olmuş?”

“Gitmiş.”

“Nasıl?”

“Sık sık viyagra alıp Saniye'nin canına geçiyormuş. Güm diye gitmiş!”

“Yazık ayol, aslan gibiydi.”

Arkadan başka bir ses:

“Camı açabilir misiniz?”

Otobüs yaşlılarla dolu olunca tabiatıyla gaz kaçıranlar da oluyor.

“Biraz havalandırsak...” ricası, rahatsızlığın nazikçesi.