“Bunlar mı Müslüman?” diye soranlara, “su-i zanda bulunmayın” derim.

                Hepsi Müslüman.

                Namaz kılıyorlar,

                Oruç tutuyorlar,

                Umreye gidiyorlar,

                Hac yapıyorlar,

                İçki içmiyorlar,

                Hanımlarının başı örtülü…

                Daha ne olsun.

                İslamın şartlarını sorduğunda, tek nefeste:

                “Sevim, salat, hac, zekât, kelime-i şehadet” diyorlar.

                Paraya müteallik olmayan şartları oldukça yerine getiriyorlar.

                Zekât işinde birazcık ipe un seriyorlar ama, varsın olsun.

                “İmanın şartları?”

                Deyince de;

                “Amentü”yü su gibi okuyorlar.

                Allah’a,

                Meleklere,

                İndirilen kitaplara,

                Resullere,

                Ahiret gününe, kadere, yeniden dirilişe, hesap gününe…

                İnanıyorlar.

 (…da, hesabı nasıl verecekleri akıllarına gelmiyor)

                Soru: “Nasıl Müslüman?”.

                İmanları ile amellerinin farklı olduğuna dair iddia ve şikâyetler var.

                İslâmın şartı beştir ama, iyi Müslüman olmanın şartları beşten de fazla.

                Yalan söylemeyeceksin,

                Haram yemeyeceksin,

                Haksızlık yapmayacaksın,

                Gıybet ve iftirada, su-i zanda bulunmayacaksın,

                Beyt-ül male el azutmayacaksın,

                Yetim hakkına tecavüz etmeyeceksin,

                Zinadan uzak duracaksın,

                Hırsızlık yapmayacaksın,

                Rüşvet almayacaksın…

                İlh…

                Bunları da “sehven” yapıyorlar.

                Umreye sık gitmeleri bundan.

                Günahlarını formatlıyorlar!

                (Akıllarınca.)